Havassa dair halk tarafından bilinen en büyük eser; Ahmed b. Ali el Bûnî’nin “Şemsü’l-maârifi’l kübrâ” sıdır. Dört bölümden oluşmuş bu kitapta harflerin tipleri ve gizemleri, yıldız ve burçların tâli ve menzilleri, besmele, esma-i hüsnâ, ism-i a’zam, sûre ve duaların havassı, faydalı vefk ve tılsımlarla cefr ve kutsal taşların havassına yer verilmiş, diğer taraftan hassalardan fayda etmek suretiyle zehirlerden korunma, haşeratın uzaklaştırılması, düşmanı mağlup etme, hastalıklardan derman bulma ve sevdiği bir kişiyi kendine bağlama ve benzeri işlemlerin ne şekilde yapıldığı anlatılmaktadır.
Havâssü’l – Kur’ân : Esmâ-i Hüsnâ ile birtakım sûre ve ayetlerin dileklerin kabul edilmesindeki tesirlerini ifade eden bir tabir ve bu hususta yazımış eserlerin ortak ismidir.
Havâssü’l- Kur’ân terkibi Kur’ân’dan belli kelime, ayet ve sûrelerin belli bir tertibe ilkesinde okunması veya yazılması sonucunda niyet ve amacına uygun neticeler veren tesir ve özelliklerini anlatan disiplini ve bunun literatürünü anlatır.
Bir takım müfessirler, Kur’ân-ı Kerîm’in gönderiliş amacının lafızlarının zahirinden (görünen-okunan şeklinden) anlaşılmış manalardan ibaret olmayıp bunun ötesinde amaçların gözetildiğini hissetmişler, zahiri bakımdan müphem(anlaşılmaz-şüpheli) veya müteşabih (benzerlik taşıyan) ifadelerin batınî (gizli) manalar taşıdığını, genellikle bazı ayetlerin başındaki hurûf-u mukattaanın sadece birer ses ifadesi değil,mana birimi olarak da anlaşılması hususunda, bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’in Hurûfîlik ve ebced hesabı etrafında de tefsir olmasına ihtiyaç bulunduğunu dile getirmişlerdir.
İbn-i Haldun, ilm-i huruftan (harflerin ilmi) bahsederken bu ilmin ilk başta Müslümanlara has olmadığını, aşırılığa kaçan mutasavvıfların meydana çıkıp ruhun beden ve maddi alemle olan ilişkisini çözümleyerek yüce alemlere ulaşma çabalarından sonra görüldüğünü anlatılmaktadır.
İleriki zamanlarda bunların kendilerinden olağanüstü hallerin vuku bulduğunu ve maddî alem üstünde tasarruf sahibi olduklarını anlatan eserler meydana getirdiklerini, bu eserlerde harf ilminin de ykatkısıyla harflerin bütün sırları taşıyan esmâ-i hüsnâ ve bazı ilâhî kelimelerle ruhların doğa aleminde tasarruflarının sağlanacağını ileri sürdükleri görülmüştür.
Kur’ân-ı Kerîm’in sûre ve ayetlerinin onlara özgü havassının olduğunu ileri süren müfessirler, bu görüşlerine de delil gibi onun şifa olduğunu anlatan ayetleri göstermişlerdi.
Hadis literatüründe birtakım rivâyetlerde Kur’ân’ın şifa olması;
-Mü’min sûresinin başındaki üç ayeti ve Ayetü’l Kürsi’yi sabahleyin okuyan kişinin akşama kadarkorunacağı, akşam okuyanın sabaha dek korunacağı,
-Akşamleyin Bakara suresinin son iki ayetini okuyanın sabaha dek her türlü âfet ve şeytan şerrinden emin olduğu belirtilmiştir.